Hafızlık Herkese Nasip Olur mu?
Bir zamanlar, uzak bir köyde, hayalleri büyük bir genç yaşardı. Adı Ahmet’ti. Genç yaşta, bir gün Kuran’ı ezberlemek ve hafız olmak istemişti. O hayali kurarken, köydeki yaşlılar ve büyükler onun bu isteğini içtenlikle desteklerdi. Ahmet’in en büyük arzusu, hafız olmanın kendisine nasip olup olmayacağıydı. Ama bazen, insanın kaderi, emekleriyle doğru orantılı değil, daha derin bir sebep yüzünden şekillenir.
Ahmet’in sabahları erkenden başladığı hafızlık çalışmaları, köyün taşlı yollarında yankı yaparak devam ediyordu. Her gün bir yeni sayfa, her gün bir yeni hatırlama çabası. Ancak zaman geçtikçe, Ahmet bir şey fark etti. Hafızlık o kadar kolay değildi. Hafız olmak, sadece ezber yapmaktan ibaret değildi; bir çaba, bir azim, bir ruhun derinliklerinden gelen bir bağlılık gerektiriyordu. Yavaş yavaş, Ahmet’in özgüveni kırılmaya başlamıştı. Diğer köylülerle kıyasladığında, hafızlık sürecinde ilerlemek onun için daha zor oluyordu.
Bir gün, Ahmet, köydeki okulun bahçesinde, annesinin de sürekli yaptığı gibi, dua ederken bir ses duydu. Bu ses, bir kadına aitti. Kadın, annesi Ayşe Hanım’dı. Ayşe Hanım, köyün en saygıdeğer kadınlarından biriydi. Hafızlık konusunda ise hiçbir zaman takıntılı olmamıştı, ama kalbindeki sevgiyi ve empatisiyle her zaman başkalarına yardım etmeyi çok severdi. O an, Ahmet’in içindeki huzursuzluğu fark etti. Ne kadar çabalarsa çabalasın, bir türlü hedefini yakalayamıyordu.
Ayşe Hanım, oğlunun karşısına geçip ona elini uzattı. “Ahmet,” dedi, “Hafız olmak herkesin nasip olacağı bir şey değildir. Ama hafızlık, yalnızca bilgiyle değil, ruhla yapılır. Bu, kalp işi, niyet işi, inanç işi… Zihninle değil, gönlünle hafız olursun. Bir insan kalbiyle, Allah’ın kelamını taşıyabilecek kadar temizse, o zaman hafız olur. Senin kalbin temiz, niyetin sahih. Buna inan. Şimdi biraz ara ver. Bir nefes al ve geri dön.”
Ahmet o an ne düşündüğünü bilemedi. Bir yandan çözüm odaklı düşünerek, “Belki de daha fazla çalışmalıyım” dedi içinden, ancak bir başka yandan, Ayşe Hanım’ın empatik yaklaşımı ve ruhsal bakış açısı da ona çok şey anlatıyordu.
Ayşe Hanım, başkalarının yüklerini hafifletmek için kendi içindeki huzuru ve sabrı kullanarak onları motive eden bir kadındı. Ahmet, annesinin söylediklerinden çok şey öğrenmişti. Hafızlık süreci, sadece azimle değil, kalp temizliği ve başkalarına şefkatle yapılmalıydı.
Ertesi gün, Ahmet daha güçlü bir şekilde, ama bu kez farklı bir yaklaşım benimsedi. Artık ezber yaparken, sadece kendi gücünü değil, başkalarının dua ve iyiliğiyle hafızlık yolculuğuna devam edecekti. Çalışmalarına biraz daha sabır, biraz daha empati ekledi. O günden sonra Ahmet, hızla ilerlemeye başladı. Ne var ki, bu sefer kalbi de onunla birlikte büyüyordu.
Bir yıl sonra, Ahmet gerçekten de hafız oldu. Fakat onun için bu, sadece ezberlediği kelimelerden ibaret değildi. Asıl anlamı, annesinin ona gösterdiği sabır, anlayış ve empatiydi. Hafızlık, hem zihinsel hem de ruhsal bir süreçti; tıpkı annesinin onu büyütürken gösterdiği şefkat gibi. Bu, bir insanın kalbini temiz tutması, başkalarına yardım etmesi, insanlıkla barış içinde olmasıyla mümkün olan bir başarıydı.
Merak Edilecek Sorular
Ahmet’in hikayesinde olduğu gibi, hafızlık sadece bir meslek değil, aynı zamanda içsel bir yolculuktur. Peki, sizce hafızlık süreci, yalnızca zihinsel bir disiplin mi, yoksa kalpten gelen bir yolculuk mu? Bir insanın hafız olabilmesi için sadece çok çalışması mı gerekir, yoksa başkalarına duyduğu empati ve sevgiyi de bu süreçte hesaba katmak gerekir mi?
Her birimizin içinde, Ahmet gibi bir yolculuğa çıkabileceğimiz potansiyel var. Belki de hepimiz, sadece doğru niyet ve içsel bir huzurla, bu yolda ilerlemek için gereken gücü bulabiliriz. Kendi yolculuğunuzu nasıl görüyorsunuz?